NEVRUZ; Baharın Gelişi, Ali Bayramı

NEVRUZ: BAHAR BAYRAMI, ALİ BAYRAMI

Nevruz; Nev-rûz Farsça bir sözcük olup, yeni-gün anlamına gelir. Özellkle on iki hayvanlı eski türk takviminde 21 mart itibarı ile güneşin koç burcuna girmesi ile birlikte yeni-yıl. yeni-yıl’ın ilk günü, baharın gelişi ve doğanın canlanışı gibi anlamlar kazanmıştır.

Uzun bir kış mevsiminin ardından baharın gelişi ile , toprağın canlanışı, uyanan tabiatla birlikte bütün canlıların sevinçle karşıladığı, özellikle nevruz çiçeği ile birlikte türlü çiçeklerin açtığı, doğanın yeşile bezendiği, kuşların cıvıl cıvıl ötüştüğü, ruzgarın bir hoş estiği, suların ahenkle çoştuğu, kelebeklerin uçuştuğu, Bütün tabiatın bahara uyandığı bir iklimde, sevinci yaşamak , insanlarında en doğal hakkıdır.

Bu günler, ortak duyguların ve sevinçlerin paylaşıldığı, insanların kenetlendiği özel günlerdir.

Bizim anadolu aleviliğinde, geçmişimizden gelen nevruz sevincine keremler şahı Ali’nin (21 mart 598 de doğumu ile birlikte, çok daha ulvi bir anlam yükleyerek bir kutsal gün olarak kabül etmişiz.
Nasılki baharın gelişi ile doğa canlanıp, yeşile, çiçeğe bezenmiş ise şah’ı merdanın doğumu ilede insanlık aydınlanmış, güzel ahlaka bezenmiştir.

Nevruz günü ;

Hz. Ali ve Fatma anamazın evlendiği gündür
Kırklar ceminin toplandığı gündür
İlk semahın dönüldüğü gündür.

Orta asyadan, Kafkaslara, balkanlara Bosna hersek’e kosovaya kadar, kuzeyde sibiryadan, güney de kerkük’e kadar, bütün bu coğrafya da mezopatamya, Anadolu, Türkistan, balkanlar ve Kafkasya da bütün bu coğrafya da nevruz bayramı kutlanır. Bu coğrafyada yaşayan halkların hepsi kendine özgü bazı sebeplerle bu bayramı kutlar. Biz alevi canlarda Hz. Alinin doğum günü olması sebebiyle kutluyoruz…

İnsanlar vardır; doğarlar, yaşarlar, ölürler. Yaşayış sayfasında bir izleri bile kalmaz, zaman alanında bir sözleri bile söylenmez, sanki doğmamışlardır, sanki yaşamamışlardır. Bir yıldız aksa göz alır, bir kuş uçsa kanadının sesi duyulur, halbuki bunlardan ne ses kalır, ne de bir nefes. Dünyaya gelmeselerdi hiçbir şey eksilmezdi, gelmişlerdir, yeryüzünde hiçbir fazlalık olmamıştır.
Halbuki insanlar vardır, ömürlerini sürüp giderler; fakat zaman onlar için akar, düşünce onların hayatını örer, inanç onlara bağlanır, düşmanlık onlara saldırır. Bunların adları toplumu sürükler, hatıraları devletler kurar. Bunlar için zulme göğüs gerilir. Bunlar için birlik dirlik olunur.

İşte, ilmin şehri velayet ve imametin başı keremler sahibi fütüvvet (sır saklayan) ehli Hz. İmam Ali böyle bir değer, böyle bir anlamdır. Onun adı toplumu sürüklemiş ve onun adına barışlar ve savaşlar olmuştur. Aradan yüzyıllar geçmesine rağmen halen gönlümüzdedir ve halen onun manevi şemsiyesi altında yüz binlerce insan dosttur, kardeştir.

Hazreti Ali, zulme karşı başkaldırmanın tarihsel simgelerinden biridir. O mazlumların en büyük lideridir. Kendisi de büyük haksızlıklara uğramış, büyük acılar yaşamıştır. O, Tanrı’nın en sevgili velisidir. Onda üstün nitelikler vardır. Bu üstün nitelikler ona Tanrı tarafından verilmiştir. O, seçilmişlerdendir. O, Tanrının rızasını kazanmış / murtaza olanlardandır. O, evveldir. O, ahirdir. O, batındır. O, zahirdir. O, candır. O, canandır. O, dindir. O, imandır.
Şunu unutmamanızı istiyorum; Eğer bir yerde adaletsizlik varsa, adaletsizlik içinde insanlar yönetiliyorsa Hz. Ali’de yeniden doğup mazlumların kılıcı olacaktır.
Aleviler onca zulme rağmen kimseye kin tutmadı, yaratandan dolayı yaratılanı sevdi, hoş gördü, bağışladı. Ama bu haklarına sahip çıkmamak anlamına gelmemelidir.
Hz. Ali, “Haklarınıza sahip çıkın. Zira haklarınızla birlikte şeref ve haysiyetinizi de kaybedersiniz.” Der.

Alevi / Bektaşiler ona duydukları tarifsiz sevgi ve bağlılığın bir yansıması olarak onu çeşitli adlarla anmaktadırlar.

O, Şah-ı Merdan’dır. Yani yiğitlerin şahıdır.
O, Şah-ı Evliya’dır. Yani evliyaların şahıdır.
O, Şir-i Yezdan’dır. Yani Tanrı’nın arslanıdır.
O, Nihan’dır. Yani sırdır.
O, Şah-ı Velayet’tir. Yani veliliğin şahıdır.
O, Ebu Turab’tır. Yani toprağın babasıdır.
O, Bab’ül – İlim’dir. Yani bilimin kapısıdır.
O, Emir’ül – Mü’minin’ dir. Yani İnananların önderidir.
O, Haydar’dır. Yani arslandır.
O, Vechullah’tır. Yani Tanrı’nın yüzüdür, tecellisidir.
O, Kur’an – Natık’tır. Yani Konuşan Kur’an’dır.

O, “Lâ feta illâ Ali, Lâ seyfe illâ Zülfikar”dır.

Ehlibeytin ışığıyla yanan, nuruyla nurlanan ve kendilerine Ali’den yana oldukları için Alevi denilen Ali yanlıları, Hz. Ali’nin faziletlerini kendilerine örnek alarak yaşamlarını sürdürmektedirler. Bu anlayışı benimseyen yeryüzündeki milyonlarca insan bu yapısıyla İmam Ali’yi, Ali görüp onun ev halkından yani, Alevi olmuşlardır. Ve onun adaletiyle, ahlakıyla süslenmişlerdir.

O mazlumların şahı, İmam Hüseyin’in babası, namusun ve iffetin timsali anaların anası Hz. Fatıma’nın eşi, Hz. Muhammed’in de canından bir can ve kandır.

Ali’yi sevenler; Ehlibeyti sinesine sararak onların tüm erdemlerini de yaşamlarına geçirerek binlerce yıllık köklü inanç ve kültürel birikimleriyle İslamiyet’in Ehlibeyt yorumlarıyla derin bir şekilde bütünleşmişlerdir.

Gönül kırmayı en büyük günah sayan Alevi anlayışı çok açık ve nettir; ele, bele, dile sahip olunmasını; şeriat, tarikat, marifet, hakikat kapılarından geçilmesini, aklın özgürleşmesini, aklın imanla örtüşmesini, ibadeti bir tabu olmaktan çıkarıp, su güzelliğinde, ışık aydınlığında, toprak bereketinde, rüzgâr duruluğunda yapılıp, vakitlere, mekânlara hapsedilmemesini; kadınıyla aynı mekânda, sazıyla Kuran’ın surelerini yorumlayıp, Yunus Emre, Hacı Bektaş, Pir sultan gibi Pirlerin öğütleriyle sohbet edilerek; güzellikler anlatılarak, İslamiyet’e yer yüzünde en özgürlükçü yorumu getirmiştir.
Alevilik budur.

Musa’sız Musevilik, İsa’sız Hıristiyanlık, Muhammed’siz İslam nasıl olmazsa, Âli’siz Alevilikte olmaz. Alevilik, Ali’den yana olup,”Hakk -Muhammed -Ali” yolunu sürmektir.

Sürenlere bin selam olsun…

Şahı Merdan Ali’nin doğumunu kutluyor ve baharı selamlıyoruz.
Sultan Nevruz aşkına bu akşam Cem olmamız bir araya gelerek baharın gelişini kutlamamız gerekiyordu. Dünyayı etkisini altına alan virüs sebebiyle evlerimizde kalmamız ve Kalabalık ortamlardan uzak durmamız gerekiyor.
Ama bireysel olarak da evlerimizde
Bu nevruz günü yapmamız gerekenler var;

Zalimlerin zulmü son bulsun, huzur gelsin, barış gelsin, hızır yetişsin diye Çerağ uyandırmalı,
Kevser’in sakisi olan Hz. Ali’nin Velayetini, sevgiyi ve paylaşmayı temsil ettiği için ballı süt yapıp elma ile birlikte ev halkına dağılabiliriz
(SÜT: Kevser havuzu,
BAL: sevgi,
ELMA: paylaşım)

Her daim barış ve kardeşlik duygularının tüm insanlıkta vücut bulması dileğiyle,
Cümle Canları Sultan Nevruz aşkına Selamlıyorum..

Aşk ile..

İnanç Kurulu Başkanı
Eren Yıldırım

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir